Son günlerde önemli argümanlardan biri de eski ya da yeni oyuncu farketmeksizin “yerli güneş paneli” markalarının, “Çin ve arka bahçesi”nde yer alan markalarının sunduğu dip fiyatlar nedeniyle tercih edilmeyeceği, bu fiyat düşüşleriyle yakın zamanda yerelde de baş edemeyecekleri yönünde şekilleniyor. Büyük ölçüde Çin’li oligopollerin hammadde ve makine tedarik zinciri ekseninde sıkışmış ve çok fazla çıkış yolu görünmeyen “yerli” oyuncuların tek destekçisi “devlet” olarak görülüyor. Pamuk İpliğine bağlı olan bu üretim politikasının şimdilik Çin’le rekabet edemeyen boyutlara ulaşamamasının nedeni ise yine gariptir ki “devletin politikaları”. Bir çok sektör paydaşının ve hatta Çin’li panel üretim hattı satıcısı makine üreticilerinin kafasındaki soru bu kadar yerli panel üreticisinin hitap ettikleri pazarın çok büyük olmamasına rağmen bu denli büyük yatırımların neden yapıldığı? Sahi pazar bu kadar büyük değil mi? 20GW/yıl FV panel üretim kapasitesi ülkemiz için çok mu büyük?
Enerji Bürokrasisinin ağır adımları ve nedenleri
Bence değil; ama öyle gösteriliyor. Dünya’da iklim değişikliğiyle en büyük uluslararası sözleşmeye en son imza atan G20 ülkelerinden biri olması bunun en büyük ipucu. Açıkçası uluslararası yenilenebilir hedefleriyle, ülkemizin genel enerji politikasının son 10 yılda çok fazla çakışması nedeniyle iktidarın bu konuyu ağırdan alması başlıca sorunlardan biri. Sizin karşınıza bu eğilim ” trafo kapasite yetersizliği”, teknik yetersizlikler, dağıtık sistemlerin dengesizlik yaratacağı mavraları, finans darboğazı şeklinde hakikat ötesi tanımlamalarla ve kurgularla çıkıyor. Finans kısmı dışında tüm teknik yetersizlikler “algı”, bu kadar net!
Motivasyon konusunda yatırımcı için tüm her şey hazır gibi görünüyor. Bindiği bir at var, rahat bir semer, küçük bir kırbaç. Ama bizim teşvik resmimizde ise şu sorun var: Arkadan bir kişi de atın kuyruğunu çekiştiriyor ve gitmesini engelliyor. İşte bu analojide kuyruğu çeken kişi “kalıplaşmış kast bürokrasinin bırakmak istemediği enerji politikaları ve birilerinin çıkarları”.
Sayıları seversiniz siz; şöyle anlatayım: Elimizde 373 Adet fosil termik lisansı var, İşletmedeki kapasitesi 47GWe, 27GWe’ı 2014 ve sonrası (2014 Fosil Bayramı resmen) verilen lisanslardan oluşuyor, tüm lisansların önemli bir kısmı 2050 ve sonrası bitiyor. Bu tesislerin toplam enerji üretimindeki payı 2022 yılı EPDK sektör raporuna göre 57,55%, geri kalanı hidrolik dahil yenilenebilir enerjiden elde ediliyor. Yenilenebilir enerji alanında fena sayılmayız; ama fosil termike de aşırı bağımlıyız.
Peki ne yapmak gerekli? Ya kuyruğu keseceğiz; ki o zor; ya da kuyruğu tutturmayacağız. Türkiye’nin ulusal eylem planına önümüzdeki 10 yıl içinde kömürden çıkış senaryosu yazılmazsa, doğalgaz santrallerinin lisans süreleri kısaltılmazsa (gerekirse ceza ödenerek) o “at” ölür. Ama ölmeyecek; benim ilk teorim tam da bu dediklerimin yapılacağı yönünde, hatta raflarda bekletildiği yönünde.
Kaçınılmaz gerçek: Yeşil Enerji!
Başka şansı yok çünkü! Ekososyalistlerin, çevre aktivistlerinin, yeşillerin vb.gözlerinin ışıl ışıl parladığını ve hayranlıkla bu olumlu senaryoyu dinlemeye hazır olduklarını hissediyorum.
Doğalgaz ve kömürle enerji üretimi GES ve RES karşısında durdurulamaz bir şekilde daha pahalılaşıyor, daha doğrusu yerinde dursa bile GES ve RES ucuzlamaya devam ediyor. Ara ara başını çıkarır gibi oluyor; ama sonra yine uslanıyor. Özellikle güneşten elektrik üretim sektöründe ölçek ekonomisi, otomasyon artışı, üretim kolaylığı, kurulum kolaylığı derken, arz fazlası oluşuyor ve yükselişe geçen fiyatlar kısa sürede inişe geçerek dengeleniyor. Bunun harici ABD yönetiminin ve AB’nin kararlı bir şekilde uygulamaya başlayacağı sınırda karbon politikaları da tüm ihracat ve ithalat yaşamını 2024’ten itibaren geri dönülemez bir şekilde değiştirecek gibi duruyor. Öncelikle elektrik yoğun kullanımı olan ağır sanayi de etkilerini hissettirecek bu yeni enerji dönüşümü gümrük düzeni, 2030’da “pik” yapacak ve gerekli önlemleri almayan ülkeler ihracat ekonomisinde sınıfta kalacak.
Hal böyle iken bizim ülkenin temel yatırımcılarının bu taleplerle iktidarın kapısını çalmadan, iktidarın gerekli reaksiyonları alması gerekecek.Hibrit atılımı doğrudan hali hazırdaki enerji yatırımcısını nişan alan ilk hamle iken; İhalesiz, teşviksiz depolamalı GES ve RES tesisleri bu manevralardan ikincisi olarak karşımıza çıktı ve “fosil çetesi” nin ilk itirazı olan “dengesizlik yaratacak hede hödö” mavraları göğüste yumuşatıldı ve tatlı bir pasa çevrildi. Şimdi yapılması gereken tek şey olarak finansman yaratımı kalıyor. Önümüzdeki süreçte “enerji evrimi”nin doğal seçiliminde yok olup gitmek istemeyecek yatırımcılar için “yeşil enerji” kullanmak dışında pek bir seçenek kalmayacağı için, bu yatırımcıların gerekli pozisyonları alabilmeleri için tek yapılması gereken şey olarak “global piyasa” fiyatlarını yakalamak adına tedarik ağını hem yerelleştirmek hem de ucuzlatmak olacak. Bunun da tek yolu (şimdi parmak şıklatabilirsiniz) kendi üretim yapımızı güçlendirmekten geçiyor. 2022’de havuç gösterildi, kuyruğu tutanların bir kısmı doğal olarak lağvedildi ve şimdi de 2024 sonrasına hazırlanan bir Güneşten elektrik üretim piyasası için geçmişte olmadığı kadar “güçlü” yeni aktörler ve hatta “devler” bu oyunun içine dahil edildi.
Şimdiye kadar yeteri kadar başarı gösteremeyen eski oyunculara belki veda edeceğiz, belki bazı yenilerini de! Ama artık elimizde insan kaynakları alt yapısı oluşmuş, know-how sahibi, Türkiye’nin neredeyse her iline dağılmış, mevcut teknolojiye adapte olmuş, geçmişi eski derinliklere dayalı ;ama görünüşte yeni aktörlerden oluşan devasa bir sektör ve bu sektörün yedek oyuncuları var.
Tüm Tuşlara Basan Sihirli Ejderha Çin
Tesadüf bu ya tam da bu kadar yeni oyuncunun ortaya çıktığı bu dönemde fotovoltaik hücrelerin temel hammaddesi polisilisyum fiyatları 75%’den daha fazla fiyat düşüşüne uğrayarak tarihi bir dönemecin ilk adımlarını attı. Çin’de oluşan bu polisilisyum arz fazlasıyla fotovoltaik panel maliyetleri de pandemiden sonra en düşük değerlere ulaştı.
2022 sonunda ve 2023 ocak ayında stok satışlarıyla dip yapan FV hücre fiyatları 6 ay sonra tekrar “roller coaster”ıyla hızlı bir inişe çıkmış gibi duruyor. Neredeyse %5o’ye yakın bir düşüş gösteren hücre fiyatlarının, modül fiyatlarında reaksiyon göstermesi tabi biraz zaman alacaktır. Buna rağmen şimdiden global piyasada 0,20USD/Wp fiyatlarının rahatlıkla konuşulduğunu görüyoruz. Bu hızlı düşüş bana G1(Halk tabiriyle 5 basbar) hücreden M6’ya (166mm-9 Basbar)’a geçişteki o teknolojik atlama esnasında oluşan stok satışı kaynaklı düşüşe andırsa da; aslında polisilisyum fiyatlarının arz fazlalığıyla oluşması ve dev “Çin Ejderha”sının global kurallara karşı gelememesi nedeniyle artık kanatlarını çırpmayı bırakmasının ve serbest piyasa rüzgarına bu sektörü teslim ettiğinin de temel göstergesi gibi duruyor. Şimdi bu da ne demek der gibisiniz? Evet bugüne kadar yapay bir kontrolle sunulan polisilisyum üretiminde son 3 yıldır tüm tuşlara basıldı. Artık devasa bir arz var ve kontrollü iç piyasa yetersiz geliyor, kapasite kullanım oranları (KKO)’lar dipte, bu nedenle bu alanda yarattığı tehditin de farkında ve kendini değerli kılmak için sınırların dışına yatırımlar için tatlı pazarlara bakmak zorunda kalacaklar.
Kumun Sihrini Paylaşmak
Çin Ejderhası “kumun sihrini” paylaşmak zorunda ve ilk durak Hindistan’dan daha çok sevdiği Türkiye gibi arka bahçesi olmayan ülkeler olacak, olmak zorunda.Teorim yakın zamanda önemli bir polisilisyum yatırımının ülkemize sıçrayacağı ve entegre hücre üretim sürecine yönelik önemli adımların atılacağı yönünde. Çünkü tüm ülkelerin önünde fantastik bir enerji dönüşüm süreci var ve 2024 sonrasında fotovoltaik panelde “Made in China” tahakkümünden sıkılan “Batı” Çelik Zırhını giymeye hazırlanırken; “Made in Türkiye”ye burun kıvırma lüksü yok. Çünkü yaşlılıktan beli tutulmuş Batı (Özellikle Avrupa) Çin üretimi Çelik Zırhını giyerken zamana ihtiyacı var ve tam bu noktada “karbon emisyonu düşmanı insan kaynağı” üretim merkezi Anadolu önemli bir kaynak ve geçici olup olmayacağı çok tartışlacak bir durak olacak. Kısa vadeli senaryolarda benim analizim bu yönde. Fiyat düşüşlerinin Çin tercihi algısına bir süre etkisi olacak; fakat oyunun kuralları değişti ve “batı dünyası” romatizmalarıyla dizlerini ovuşturmak yerine ayağa kalkmak için geçiş güzergahlarına ihtiyaç duyuyor.
Strateji görüldüğü gibi kendiliğinden tamamen doğal yollarla oluşuyor. Gücünü ve sihrini dağıtacak merkezler arayan “Çin ejderhası”, bulduğu yeni gençlik iksiriyle şovalye zırhını giyip, ayağa kalkarken; ejderha kanatların rüzgarından yıkılmak istemeyen romatizmalı Batı, her güzergahın ortasında kendi hikayesini yazmaya çalışan Anadolu Parsı. İşte tam da bu nedenle hikayenin ilk sayfasından bir kaç ipucunu ben vereyim istedim siz değerli dostlara. Bir dahaki yazıda görüşmek üzere, sürç-ü lisan eylediysek affola!
Murat Güven (23.06.2023)